Narkoz Gibi Bir İhanet
Kırmızı şarap değil; narkoz gibi bir sevda damlıyor, şeffaf bir şarap kadehi olmuş dudaklarından! Ve narkoz gibi bir ihanet sunuyorsun bu gece bana… “10’a kadar say sevgilim” diyorsun; derin derin […]
Kırmızı şarap değil; narkoz gibi bir sevda damlıyor, şeffaf bir şarap kadehi olmuş dudaklarından! Ve narkoz gibi bir ihanet sunuyorsun bu gece bana… “10’a kadar say sevgilim” diyorsun; derin derin […]
Evrenin en görkemli Mayıs’ı yerini yazın uzun ve sıcak günlerine bırakırken, aniden bir uğultu fışkırmaya başladı, gözbebeklerimizin fay hatlarından… Gümbür gümbür küfürler yağdırıyordu gece içimizde gizlemeye çalıştığımız çocuğa… Sen, küçük
Giderken bana bıraktığın yalnızlık, kudurmuş bir sarmaşık gibi hızla tırmanıyor şimdi içimi! Ve ben tüm şehirlerin adlarını unutmuş bir gezgin gibi ardı ardına başıboş çağrışımlar sıralıyorum şimdi… Dört dörtlük yazdım
Sen ve ben, iki ayrı özne; sahnesi şehir olan bu yaşam tiyatrosunda! Şehir hırçın, şehir katil, şehir bir yangın! Sen ve ben, “biz” olmaya çalışan iki acemi aleviz bu şehir
Kelimelerin çok kısa, sözlerin çok derin! En eski oyuncağıyım bu kentin: OYUNU BIRAK! Yalnizliğin kredisi en yüksek ders olarak okutulduğu, sokakları karanlık ve dar, akşamları intihara meyilli bir şehirde çocuk
Şubat’in İlk günüydü seninle karşılaştığımızda! Hatırla! Buz gibi bir hüzün örtülmüştü İstanbul’un tüm sokaklarına! ‘97’den arta kalır yanı yoktu 2007’nin! Büyüyen yalnızca ellerim değildi bu kez! Acılarımdı, ayrılıklarımdı, sarhoşluklarımdı! Dedim
Azâzil’in Günceleri’nden çaldım elbette, kulaklarına fısıldadığım o muhteşem şiirleri! Hatırla; 2007 kapkara bir kâbus gibi örtmüştü üzerimi!Mutluluk, çoktan vize vermeyi durdurmuş çok uzak bir ülkeydi artık! Aşk, hiç gidilemeyecek kadar
Aniden gece oluverirdi, elim içki şişelerinin neminde üşürdü… Birazcık sarhoş olacak olsam birdenbire aklıma geliverirdin… Bilgisayarın masaüstüne resmini koyar, devasa gülümseyişine karşı kaldırırdım şişeyi: “Şerefe!” Elim aniden telefona giderdi, zor
Zamanı geldi; gideceksin! Önce özgürlüğünün peşine düştün! Yıllardır uğruna savaş verdiğin değerlerin tümünü bir kenara bıraktın! Zamanı geldi; gideceksin! Neydi yetmeyen, sevgim mi?! Doyumsuzluk… Arayışlar… Heyecan ve saçma sapan bir
şaircilik oynuyor küçük çocuklar taşra sokaklarında İstanbul ile tanıştıklarında intihar basacak onları koynuna! Çok geçmeden başlayiverdi manasız kavgalar! Neydi paylaşamadığımız?! Ya da aslında neydi bir yataktan başka paylaşmayı arzuladığımız?! Cevapsız sorular