Sarsıldım, omzundan tutulup kendisine gelmesi için silkelenen bir sarhoş gibi; öne düştü başım!
Sustum! Ellerimi yüzüme götürmeme bile izin vermedi bakışların! Sustum!
Sus pus oldu sesim! Toplayıp yeniden tüm ordularını “savaş boyası” diye sürdün yüzüne bu kez gözyaşlarımı!
Sana inanmaya en çok ihtiyacım olan anda ne yaptığını bilmeyen bir deli gibi saldırdı üzerime kelimelerin…
Sustum! İçimde çimde koşuşturan çocuk mutluluğu ile açtığım telefonu banyoya kitlenmiş bir yaramaz çocuk gibi karanlık korkusuyla ağlayarak kapattım!
Lanet olsun!
Sustum, eğik boynumu kaldırıp uzaklara bakarak bir sigara yaktım! Üzerime doğru gelirken tüm evler, arabalar ve insanlar
ben sakat kalmış bir kedi gibi tırsıp bir kenara saklandım!
Kızdım, kızmaya hakkım olmadığını öğrendiğimde yaşadığım utancı anlatacak kelime aradım durdum saatlerce!
Sustum ve ağladım o kırılgan konuşmanın ardından…
Yanımdan geçip giderken o kalabalık caddede binlerce insan, bana verdiğin hediyeni hiç kimseden saklamadım: Kimden saklanabilirdi ki zaten birine gözyaşı hediye ediyorsan!