Kitaplar
Şizofreni Yalnız Oynanmaz
Gittin! Seni benden, beni senden koparttılar! Kahpe bir intihara dönüş bileti gişedeki Azrail! Tımarhanelere kaldırdılar beni, kollarıma kocaman serum şişelerinde gözyaşları bağladılar!
Arka Kapak
Gittin! Seni benden, beni senden koparttılar! Kahpe bir intihara dönüş bileti gişedeki Azrail! Tımarhanelere kaldırdılar beni, kollarıma kocaman serum şişelerinde gözyaşları bağladılar! Başlamadan bitti aramızdaki her şey! Sen, “Bitti” bile diyemedin “Başlayan şeyler bit(t)er, ben seni sevmeye başlamadım ki…” derdim!
Bitti! Her bitiş yeni bir başlangıcın fragmanıydı! Aramızdaki sıradağlar gibi duran aşılmaz engel “Biz arkadaşız…” diye başlayan o çocukça masal değil, gözü dönmüş psikiyatristlerin yazdıkları ufacık bir kâğıt parçasıydı: “Şizofrenik semptomlar…” diye başlayan ve “…gözlem altında tutulmalı!” emir kipiyle noktalanan!
Ey Kâri! Şimdi dinleyeceğin her şey yalandır… Yalan.. Yalan. Yalan! Bir yalanın utana utana gerçeğe dönüşmesi, tüm gerçeklerin arsızca yalana dönmesi ve neyin gerçek neyin yalan olduğunun artık hiçbir öneminin kalmadığı bir kaosun hikâyesidir… Kocaman, hiçbir şeyle tanımlanamayacak kadar büyük bir acının hikâyesi…
Şizofreni Yalnız Oynanmaz
Gittin! Seni benden, beni senden koparttılar! Kahpe bir intihara dönüş bileti gişedeki Azrail! Tımarhanelere kaldırdılar beni, kollarıma kocaman serum şişelerinde gözyaşları bağladılar!
Arka Kapak
Gittin! Seni benden, beni senden koparttılar! Kahpe bir intihara dönüş bileti gişedeki Azrail! Tımarhanelere kaldırdılar beni, kollarıma kocaman serum şişelerinde gözyaşları bağladılar! Başlamadan bitti aramızdaki her şey! Sen, “Bitti” bile diyemedin “Başlayan şeyler bit(t)er, ben seni sevmeye başlamadım ki…” derdim!
Bitti! Her bitiş yeni bir başlangıcın fragmanıydı! Aramızdaki sıradağlar gibi duran aşılmaz engel “Biz arkadaşız…” diye başlayan o çocukça masal değil, gözü dönmüş psikiyatristlerin yazdıkları ufacık bir kâğıt parçasıydı: “Şizofrenik semptomlar…” diye başlayan ve “…gözlem altında tutulmalı!” emir kipiyle noktalanan!
Ey Kâri! Şimdi dinleyeceğin her şey yalandır… Yalan.. Yalan. Yalan! Bir yalanın utana utana gerçeğe dönüşmesi, tüm gerçeklerin arsızca yalana dönmesi ve neyin gerçek neyin yalan olduğunun artık hiçbir öneminin kalmadığı bir kaosun hikâyesidir… Kocaman, hiçbir şeyle tanımlanamayacak kadar büyük bir acının hikâyesi…
Arka Kapak
Gittin! Seni benden, beni senden koparttılar! Kahpe bir intihara dönüş bileti gişedeki Azrail! Tımarhanelere kaldırdılar beni, kollarıma kocaman serum şişelerinde gözyaşları bağladılar! Başlamadan bitti aramızdaki her şey! Sen, “Bitti” bile diyemedin “Başlayan şeyler bit(t)er, ben seni sevmeye başlamadım ki…” derdim!
Bitti! Her bitiş yeni bir başlangıcın fragmanıydı! Aramızdaki sıradağlar gibi duran aşılmaz engel “Biz arkadaşız…” diye başlayan o çocukça masal değil, gözü dönmüş psikiyatristlerin yazdıkları ufacık bir kâğıt parçasıydı: “Şizofrenik semptomlar…” diye başlayan ve “…gözlem altında tutulmalı!” emir kipiyle noktalanan!
Ey Kâri! Şimdi dinleyeceğin her şey yalandır… Yalan.. Yalan. Yalan! Bir yalanın utana utana gerçeğe dönüşmesi, tüm gerçeklerin arsızca yalana dönmesi ve neyin gerçek neyin yalan olduğunun artık hiçbir öneminin kalmadığı bir kaosun hikâyesidir… Kocaman, hiçbir şeyle tanımlanamayacak kadar büyük bir acının hikâyesi…
Aşk ve Acı
Rahmi Vidinlioğlu’ndan bir “iç hesaplaşma” metni daha…
Şiir gibi akan upuzun cümleler kendinizi sonsuz bir masal savruluşunda hissetmenize neden olurken mitolojinin nasıl bir ruh hastalığına dönüşerek ruhunuzu çırılçıplak bıraktığına tanık olacaksınız…
Arka Kapak
Terk Edip Giderken beni, hiç değilse yatağıma bir köpeğe zehirli et atar gibi attığın Kirletilmiş bedeninden utan! Ben büyük bir suçmuşçasına yüzüme vurduğun şairliğimi çoktan unuttum! Sen hiç değilse terk edip giderken beni, yalnızlıktan kanayan kulaklarıma merhem diye sürdüğün o yalan aşk sözlerinden utan!
Utan tenime değen ellerinden, utan bakışlarından ki onlar değil miydi sanki durmadan gözbebeklerimi öpen?!
Şimdi hiçbir şey yokmuşçasına dönüp arkanı giderken hayatımdan, sen hiç değilse tanıştığımız günden utan ve unut her şeyi! Çünkü adını hatırlayınca ben en çok şairliğimden utandım!
Ben çoktan kabullendim, senin beni terk edip gitme mecburiyetini! Sen hiç değilse nesli tükenmiş bir hayvan gibi terk edip giderken beni, en çok da beni gecelerce şehvetle öpen o çilek kokulu dudaklarından utan! Utan aldığın nefesten, utan içtiğin sudan, üzerimize görünmez bir parmaklık gibi örtülen gökyüzünden! Utan beni öpüşünden, utan yatağıma girişinden!”
Aşk ve Acı
Rahmi Vidinlioğlu’ndan bir “iç hesaplaşma” metni daha…
Şiir gibi akan upuzun cümleler kendinizi sonsuz bir masal savruluşunda hissetmenize neden olurken mitolojinin nasıl bir ruh hastalığına dönüşerek ruhunuzu çırılçıplak bıraktığına tanık olacaksınız…
Arka Kapak
Terk Edip Giderken beni, hiç değilse yatağıma bir köpeğe zehirli et atar gibi attığın Kirletilmiş bedeninden utan! Ben büyük bir suçmuşçasına yüzüme vurduğun şairliğimi çoktan unuttum! Sen hiç değilse terk edip giderken beni, yalnızlıktan kanayan kulaklarıma merhem diye sürdüğün o yalan aşk sözlerinden utan!
Utan tenime değen ellerinden, utan bakışlarından ki onlar değil miydi sanki durmadan gözbebeklerimi öpen?!
Şimdi hiçbir şey yokmuşçasına dönüp arkanı giderken hayatımdan, sen hiç değilse tanıştığımız günden utan ve unut her şeyi! Çünkü adını hatırlayınca ben en çok şairliğimden utandım!
Ben çoktan kabullendim, senin beni terk edip gitme mecburiyetini! Sen hiç değilse nesli tükenmiş bir hayvan gibi terk edip giderken beni, en çok da beni gecelerce şehvetle öpen o çilek kokulu dudaklarından utan! Utan aldığın nefesten, utan içtiğin sudan, üzerimize görünmez bir parmaklık gibi örtülen gökyüzünden! Utan beni öpüşünden, utan yatağıma girişinden!”
Arka Kapak
Terk Edip Giderken beni, hiç değilse yatağıma bir köpeğe zehirli et atar gibi attığın Kirletilmiş bedeninden utan! Ben büyük bir suçmuşçasına yüzüme vurduğun şairliğimi çoktan unuttum! Sen hiç değilse terk edip giderken beni, yalnızlıktan kanayan kulaklarıma merhem diye sürdüğün o yalan aşk sözlerinden utan!
Utan tenime değen ellerinden, utan bakışlarından ki onlar değil miydi sanki durmadan gözbebeklerimi öpen?!
Şimdi hiçbir şey yokmuşçasına dönüp arkanı giderken hayatımdan, sen hiç değilse tanıştığımız günden utan ve unut her şeyi! Çünkü adını hatırlayınca ben en çok şairliğimden utandım!
Ben çoktan kabullendim, senin beni terk edip gitme mecburiyetini! Sen hiç değilse nesli tükenmiş bir hayvan gibi terk edip giderken beni, en çok da beni gecelerce şehvetle öpen o çilek kokulu dudaklarından utan! Utan aldığın nefesten, utan içtiğin sudan, üzerimize görünmez bir parmaklık gibi örtülen gökyüzünden! Utan beni öpüşünden, utan yatağıma girişinden!”