Bilsen Neler Öğretti Yokluğun
Sensizlik bir şamar gibi yüzüme vuruldukça, ben hep sessizliğe sarılırdım dört kolla. Vücudumun her santimetre karesi tutkal gibi yapış yapış bir tutkuyla öpüşürdü hasretinle. Bir ihanetle yeni baştan yüzleşir gibi […]
Sensizlik bir şamar gibi yüzüme vuruldukça, ben hep sessizliğe sarılırdım dört kolla. Vücudumun her santimetre karesi tutkal gibi yapış yapış bir tutkuyla öpüşürdü hasretinle. Bir ihanetle yeni baştan yüzleşir gibi […]
Aslında sen hiç yoktun, ama korktum bir kere, korktum bir alev gibi fışkırıp, radyasyon gibi dalga dalga yayılan buz tutmuş yalnızlıktan. Öldüm, bir imla hatası gibi öldüm şiirin kollarında, ve
Odamı hemen hemen dolduran geniş yatakta, kollarımı iki yana doğru biraz daha açtım ve sustum! Konuşkan bir suskunluktu benimkisi, anlaşılabilse kim bilir ne kadar da çok şey anlatırdı. İstanbul çok
Gece çöktü mü şehrin üzerine ben oturur bitmeyecek bir şiire daha başlarım…Esrarkeş kızlar simsiyah saçlarına sarı kınalar yakar… Gürül gürül bir yağmur gelir çömelir odamın ortasına… Ben oturur bir şiiri
İnsan sevdiğini düşmanından daha zor affedermiş güzel tanrıça… Ağlamak düşer bize, bu neşeli bahar sabahında! Sabah sabah kanlı gözyaşları akıtmak düşer kendini yitirmiş güzel tanrıçaların peşi sıra… Ve bu sabah
Kırmızı şarap değil; narkoz gibi bir sevda damlıyor, şeffaf bir şarap kadehi olmuş dudaklarından! Ve narkoz gibi bir ihanet sunuyorsun bu gece bana… “10’a kadar say sevgilim” diyorsun; derin derin
Evrenin en görkemli Mayıs’ı yerini yazın uzun ve sıcak günlerine bırakırken, aniden bir uğultu fışkırmaya başladı, gözbebeklerimizin fay hatlarından… Gümbür gümbür küfürler yağdırıyordu gece içimizde gizlemeye çalıştığımız çocuğa… Sen, küçük
Giderken bana bıraktığın yalnızlık, kudurmuş bir sarmaşık gibi hızla tırmanıyor şimdi içimi! Ve ben tüm şehirlerin adlarını unutmuş bir gezgin gibi ardı ardına başıboş çağrışımlar sıralıyorum şimdi… Dört dörtlük yazdım
Sen ve ben, iki ayrı özne; sahnesi şehir olan bu yaşam tiyatrosunda! Şehir hırçın, şehir katil, şehir bir yangın! Sen ve ben, “biz” olmaya çalışan iki acemi aleviz bu şehir
Kelimelerin çok kısa, sözlerin çok derin! En eski oyuncağıyım bu kentin: OYUNU BIRAK! Yalnizliğin kredisi en yüksek ders olarak okutulduğu, sokakları karanlık ve dar, akşamları intihara meyilli bir şehirde çocuk